Mehmet Altaş (Köşe Yazısı) TEKİRDAĞIN HARF DEVRİMİYLE İMTİHANI - Tekirdağ Canlı HaberTekirdağ Canlı Haber

9 Mayıs 2024 - 06:58

Mehmet Altaş (Köşe Yazısı) TEKİRDAĞIN HARF DEVRİMİYLE İMTİHANI

reklam
Mehmet Altaş (Köşe Yazısı) TEKİRDAĞIN HARF DEVRİMİYLE İMTİHANI
Son Güncelleme :

05 Ekim 2023 - 7:55

391 views
reklam -->

                                                                                                                  Mehmet ALTAŞ[1]

13.Yüzyıl ortalarında Karamanoğlu Mehmet Bey’in “Divanda,dergâhta Türkçe konuşulmasıbuyruğu Türk dilinin yeni ufuklar ve yeni boyutlar kazanma sürecinin başlangıcıdır. Bundan sonra Osmanlı Devleti zamanında Lale Devrinden itibaren yeni harflere geçme konusunda birtakım hazırlık çalışmaları olsa da önemli bir aşama kaydedilememiştir.

Atatürk daha Ulusal Kurtuluş Savaşını başlatmadan, Ulusumuzun yönetsel ve kültürel olumsuzluklarınınfarkındadır. Erzurum Kongresi günlerinde, çok yakınında görev yapan Mazhar Müfit KANSU’ya; Zaferden sonra hükümet şekli Cumhuriyet olacaktır. Padişah ve hanedan hakkında gereken yapılacaktır. Tesettür kalkacaktır, fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir. Latin harfleri kabul edilecektirbunları not et…[2]demiştir.

Atatürk, Çin’den Anadolu yarımadasına kadar geniş bir bölgeye yayılmış olan ve farklı ülkelerde yaşayan Türklerle daha sıcak ilişkiler kurmak istiyordu. Bu düşüncesini Cumhuriyetimizin 10. Kuruluş Yılı Kutlamaları etkinliklerikapsamında yaptığı bir konuşmasında şöyle açıklamıştır;  “Sovyet Rusya dostumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez. Tıpkı Osmanlı İmparatorluğu gibi, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi parçalanabilir. Bugün elinin altında sımsıkı tuttuğu milletler, avuçlarından kaçabilir. Dünya yeni bir dengeye ulaşır. O zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim bu dostumuzun yönetiminde, dili bir, inancı bir, kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak, yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak… Dil bir köprüdür,inanç bir köprüdür, tarih bir köprüdür. Bugün biz bu kitlelerden dil bakımından, gelenek-görenek, bakımından, tarih bakımından ayrılmışız, uzağa düşmüşüz. Onların bize yaklaşmalarını bekleyemeyiz, bizim onlara yaklaşmamız gerekli. Tarih bağı kurmamız lazım, folklor bağı kurmamız lazım… Bunları kim yapacak.? İşte görüyorsunuz;dil encümenleri kuruyoruz, tarih encümenleri kuruyoruz… Dilimizi onların diline yakınlaştırmaya ve böylece birbirimizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz…Tarihimizi onlara yakınlaştırmaya çalışıyoruz. Ortak bir mazi yaratma peşindeyiz… Bunlar açıktan yapılmaz,bunlar milletlerin ve devletlerin derin düşünceleridir…”[3]

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dahice öngörüsü, elli sekiz yıl sonra gerçek olmuş;25 Aralık 1991 tarihinde Sovyetler Birliği Başkanı Mihail Gorbaçov’un istifa etmesinin ardından 26 Aralık 1991 tarihinde Sovyetler Birliği dağılmış ve bağlı cumhuriyetler bağımsızlık ilan etmiştir.Türkiye, o günlerde bağımsızlığına kavuşan Türk Cumhuriyetlerini tanıyan ilkülkedir. Bağımsızlığına kavuşan Türk Devletleriyle ortak bir dile ve kültüre sahip olmamız bölgesel ilişkilerin gelişmesine zemin hazırlamıştır. Türkçe konuşan ülkelerle eskiden beri devam eden ilişkilerimiz Türkiye’nin küresel politikalarının son yirmi yılında daha önemli hale gelmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşından sonra, cehaletle savaşmanın fiili savaştan daha önemli olduğunu vurgulamış ve halkın okur yazarlık oranını yükseltmek için faaliyette bulunmuştur. Cumhuriyet döneminin okuryazarlık oranı 1927 yılında kadınlarda %4, erkeklerde %13, genel nüfusa göre ise %8.16’dır.Bu oranın%5.6’sı eski yazıyı (Osmanlıca) bilen Türklerden, geri kalanı ise gayrimüslimlerden ve öteki dillerden oluşmuştur. Okuryazarlık oranı şehirlerde %30, köylerde ise %6 civarındadır[4].

Gazi Mustafa Kemal Atatürk harf devrimini yapmak üzere 1928 yılı başında harekete geçmiştir. Mahmut Esat Bozkurt, 8 Ocak 1928 tarihinde Türk Ocağında bu konuyla ilgili bir konferans vermiştir. Aynı tarihte İstanbul’da hutbeTürkçe olarak okunmuştur. 24 Mayıs 1928 tarihinde Latin rakamları Türk rakamları olarak kabul edilmiştir. 28 Haziran 1928 tarihinde ise Dil Encümeni kurulmuştur. Tüm bu gelişmeler Türk basınında geniş bir yer bulmuştur.Bu adımların arkasından Harf Devriminin uygulama safhası resmen başlamıştır.

GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK TEKİRDAĞ’DA

1928 Yılı, Atatürk devrimlerinin en belli başlılarından biri olan harf devrimi bakımından oldukça önemlidir. Atatürk’ün harf devrimi konusunda ne kadar titizlikle çalıştığı ve bu konudaki sabırsızlığı bilinmektedir. Atatürk, hazırlık çalışmalarını yürüten ve bilim komisyonunun hazırladığı alfabe tasarısını kendisine getiren Falih Rıfkı’ya:

“Yeni yazıyı ne kadar zamanda mekteplere ve halka mal etmeyi düşünüyorsunuz?” diye sormuştur. Falih Rıfkı Atay kendisine;

Arkadaşlar beş yıl ile on beş yıl arasında bir mühlet düşünmektedirler”cevabını verince“Ya üç ayda ya hiçbir zaman!” diyerek bu konuda ne kadar kararlı olduğunu göstermiştir. Bunun üzerine çalışmalar hızlandırılmış ve ilgili komisyon çalışmaları tamamlamıştır.

9 Ağustos 1928 tarihinde Sarayburnu’nda halkahitabedenAtatürk:   “Bizim ahenktar, zengin lisanımız yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran, anlaşılmayan ve anlamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak ve bu lüzumu anlamak mecburiyetindeyiz.Çok işler yapılmıştır. Ama bugün yapmağa mecbur olduğumuz son değil, lakin çok lüzumlu bir iş daha vardır. Yeni Türk harflerini çabuk öğrenmektir. Her vatandaşa, kadına, erkeğe, hamala, sandalcıya öğretiniz. Bunu vatanperverlik ve milliyetperverlik vazifesi biliniz.”öğüdünde bulunarak harf devrimi konusunda ülke çapında seferberlik ilan etmiştir[5].

Ertesi günden başlayarak yakın çevre köy ve kasabalarda kara tahta başında halka alfabenin Başöğretmenliğini yapmaya başlayan Atatürk, 23 Ağustos 1928’de Tekirdağ’a gelir.23 Ağustos sabahı Ertuğrul yatı Tekirdağ limanına saat 05.30’da demirler. Liman dairesinden Ertuğrul ve sereninde[6] dalgalanan Cumhurbaşkanlığı forsu görülmüş; Gazi’yi karşılamak üzere bir filika yata doğru yaklaşmıştır. Mustafa Kemal sürekli   bir çalışmanın verdiği yorgunlukla henüz uykuda olduğundan, filika geri çevrilmiştir[7]. Gazi’nin Tekirdağ’ı şereflendirmiş olduğu haberi duyulması halkta bir sevinç dalgası yaratmıştır. Kalabalıklar büyük kurtarıcıyı bir an önce görebilmek için iskeleye akın etmiştir. Bu arada halılar serilmiş,bayraklar çekilmiş ve iskelede tüm hazırlıklar tamamlanmıştır.Saatler 11.00’i gösterdiğinde Tekirdağlılar, Mustafa Kemal’ikarşılamaya ve O’na şükranlarını sunmaya hazırdır. Yattan indirilen istimbot[8]iskeleye doğru ilerlerken halk kimi zaman nefesini tutmuş haldemerakla beklerken kimi zaman dayeri göğü inleten“Yaşa! Varol!” nidalarıyla Ata’ya seslenmiştir.  Atatürk yanındakilerle birlikte iskeleye ayak bastığında,bir kadın önüne atılarak ayağına yüz sürmek üzere eğilir.

Tekirdağ halkı, tarihi boyunca hiç kimseyi böylesine derin bir sevgi ve hayranlıkla karşılamamıştır.Tekirdağ’ın bilgili ve görgülü kişilerinden biri olanŞakir Taner, iskelede Ata’yla göz göze geldiğinde hissettiklerini şöyle ifade eder:

Bir şimşek çaktı sandım, gözlerine bakamadım, olduğum yerde donakalmışım…”

Yalnız Şakir Taner değil, O’nu görmüş olan Tekirdağlıların hissiyatı hep böyle olmuştur.İskelenin kara tarafında bekleyen otomobile binen Gazi, yol boyunca sıralanmış Tekirdağlıların minnet dolu,coşkulu bakışları altında hükümet konağına gitmiştir. İl Genel Kurul salonunda toplu olarak bütün memurlar Gazi’yi selamlamışlardır. Salonda kara tahta hazırdır ve Başöğretmen Mustafa Kemal durup dinlenmeden derse başlar. Sıra Vali Arif Hikmet Bey’e gelince Atatürk imlası yönünden o günler için zor sayılan kelimelerden birini yazmasını söyler[9]. Belki bütün memurlar sınavdan geçer. Bu arada bir odacı (Hamdi Efendi)nın yeni harfleri hızlıca okuyup yazdığını görmek, Gazi’ye Türk halkındaki cevheri keşfettiği anlarda duyduğu sevinci bir kez daha tattırır[10]. Atatürk yetenekli bulduğu her Türk vatandaşının gönlünü almış, ona değer vermiştir. Atatürk Sarayburnu’ndaki söylevinde yeni harflerin her vatandaşa öğretilmesini istemiştir.Bu ziyaretin ardından Tekirdağ için yeni bir kültür ikliminin kapıları açılmış olur.

Hükümet konağındaki çalışmalar bir buçuk saat kadar sürdükten sonraoradan Belediye binasına gidilir. Yol boyunca sıralanmış halkın içten gösterileri, Başöğretmen Atatürk’e iyi gelmiş olacak ki, ikinci derse hemen Belediyede devam etmiştir. Bu arada Ekrem Pekel yerine Belediye Reis Vekili olarak görev başında olan Ziya Bey’e (Ziya Şıra) dairenin temizlik ve düzeninden dolayı teşekkür etmiştir[11].Belediyeden sonra Halkevi Binası diye anılan yerdekiZabitan Yurduna (orduevine) gelinmiştir. Atatürk liva[12]  kumandanına yeni yazı ile şunları yazdırmıştır;

“Bugün Tekirdağ’ında bulunan zabit arkadaşlarımı ziyaretten çok memnun oldum. Bu memnuniyetimi burada hazır bulunmayanlara da lütfen söylersiniz. Yeni Türk Harflerini bütün muhitleri serian öğretmelerini kendilerinden hassatan rica ve talep ederim”.[13]

Zabitan yurdundan çıkılınca halkın yoğun ilgisi arasında yürünerek Ekrem Pekel’in eczanesi önünde durulmuştur. Bu sırada etrafına bakınınca Halkevi merdiveninde beyaz sarığıyla gözüne çarpan Eski cami imamı Mustafa Özeren’i çağırmalarını buyurarak eczaneye girmiştir[14].  Eczanede masanın bir köşesine ilişen Atatürk, ceplerini yoklayarak sigara ararkenMuhterem Bey’in Bafra paketini görüncebana bir sigara verin” der. Bu sırada içerde bulunanlardan biri olan, o zamanki Tekirdağ İlkokullarının beden eğitimi öğretmeni olan Necmettin Barut o güne dair anısını;

“Paketten bir sigara aldı, kibriti çaktım, sigarasını yakmak üzere eğildim, göz göze geldik. Aramızda iki karış mesafe ya var ya yoktu… İnsanı büyük tesir altında bırakan gözleriyle karşılaştım. Boncuk boncuk terlediğimi ve titrediğimi hissettim, adeta manyetize oldum…”biçiminde aktarmaktadır.Daha sonra hocaMustafa Özeren heyecanla ve aynı zamanda derin bir saygıyla içeri girer. Yanında bulunan oğlu İrfan Özeren Atatürk’le babası arasında geçen konuşmayı şöyle nakletmektedir;

Atatürk geldi, kalabalık arasından babamı yanına çağırdı ve beraberce yol üzerindeki eczaneye girdiler. Eczanede benimle beraber Muhterem Bey ve Yeniceli Mehmet Efendi bulunuyordu, hepimiz heyecanlıydık. Atatürk ısrarla babamı bir iskemleye oturttu. Kendisi de orada bulunan masanın yanına yaslanarak bizden kâğıt kalem istedi, hemen istediklerini uzattık. Atatürk’le babam arasında şöyle bir konuşma geçtiğini hala hatırlıyorum;

  • HocaEfendi,yeni yazıyı biliyormusunuz?
  • Bilmiyorum.
  • Eski yazıyı ne kadar zamanda öğrendiniz?
  • Epey uzun zamanda.
  • Yanlışsız eski harflerle yazmak kolay mı?
  • Yanlışsız yazmak pek kolay değil.”                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                      

Atatürk, kâğıt ve kalemi alıp hocaya vererek, eski yazıyla şu sureyi yazdırır;

Vettini, vezzeytuni ve turi sinine ve hazelbeledil emin lekathalaknelinsane fi ahseniakvimsümme…”Söylenen sureyi büyük bir dikkatle kağıda yazan hoca Mustafa Özeren, sonunda ne olacağını kestirmeye çalışırken, Atatürk;

“Hocam ben bu yazdıklarını (Valtin, Valziton,) diye de okuyabilirim, buna ne dersin?” diye sorar.Mustafa ÖZEREN;

“Efendim, bunun üstünü var, esresi var, şeddesi var, meddi var, bunları koyduğunuz zaman aslı gibi okunur”cevabını verir.

Bunun üzerine Atatürk, kalemi eline alır ve hocanın yazısının altına bir çizgi çekerek, aynı sureyi yeni Türk harfleriyle yazar ve yanındakilere okutur. Arapça bilen/bilmeyen herkes yazıyıaynı şekilde okur.Bunun üzerine Atatürk;“Görüyorsun ya hocam, bu harflerin şeddesi meddesi yoktur. Hem bak, bu harflerle ne kadar kolaylıkla ve yanlışsız okunuyor.  İşte biz bunu düşünerek ve Garp lisanını da kolaylıkla öğrenmek, bütün cihana lisanımızı kolaylıkla öğretebilmek için Latin harflerini kabul ediyoruz, buna ne dersiniz?”der.

Hoca;“Çok güzel efendim, çok güzel, diyecek bir şey yok, Allahmuaffak etsin”

cevabını verir.Gazi, kendi el yazısı bulunan kâğıdı Mustafa Özeren’e uzatmış:

“Bu kağıt sende kalsın, bir hatıram olsun. Yeni harfleri öğren ve öğrenmeye teşvik et, bir daha geldiğimde seni böyle göreyim”demiş ve yanındakilerle dışarı çıkmıştır.Kendisini bekleyen açık bir otomobileİçişleri Bakanı Şükrü Kaya’yla birlikte binmiş; şehirde kısa bir gezinti yapmış ve eski günleri hatırlamıştır[15]. Saat 15.00’te geldiği yoldan iskeleye inen Atatürk, halkın sevgi gösterileri arasında Tekirdağlılara veda etmiştir[16].      

Bu şehrin böylesine önemli bir inkılâbın ilk uygulama alanı olarak seçilmesinde daha önce çeşitli vesilelerle bulunduğu Tekirdağ’ı tanıması ve burasının batı kültürüne açık olduğunu anlaması başta gelmektedir. Gerek seyahati esnasında gerekse Tekirdağ dönüşünde yaşananlar, Atatürk’ün ilk geziyi buraya yapmasının bilinçli bir tercih olduğunu göstermiştir.

Tekirdağ, Mustafa Kemal için özel bir yere sahiptir. Daha önce Tekirdağ’da bulunan Paşa’nın burada şahsi dostları da vardır. Kendisi daha 1913 yılındaKurmay Binbaşı olarak Balkan Savaşı sonrasında Bolayır ve Şarköy cephesinde Mürettep Kuvvet’in Harekât Şubesi Müdürü olarak burada bulunmuştur. Ayrıca I. Dünya Savaşının çıkması üzerine Sofya Ateşemiliterliği görevinden İstanbul’a dönen Mustafa Kemal, kısa bir süre sonra 19. Tümeni kurmak üzere Kurmay Yarbay rütbesiyle Tekirdağ’da bulunmuştur. 25 Şubat 1915’e kadar tümenin kurulması çalışmalarını burada yürütmüştür.Daha sonra tümenle birlikte Maydos (Eceabat) ve havalisi mıntıkası Kumandanlığını ifa etmiştir.  Bilahare 19. Tümen ile ArıBurnu Kuvvetleri Kumandanlığı yapmış ve bunun sonucunda Miralaylığa terfi etmiştir. İşte bu süreçte Paşa Tekirdağ’ı çok yakından tanımıştır[17].

Atatürk Tekirdağ’dan ayrılırken yanındakilere,

“Şimdi size söylüyorum, göreceksiniz neler olacak… Bugün yeni Türk harfleriyle cehalete karşı açtığımız mücadelenin, yarın millet için 26 Ağustos zaferinden daha yüksek ve geniş saadet neticeleri getireceğini muhakkak görüyorum…”[18]demiştir.

Tekirdağlıların yeni yazıya karşı ilgisinden oldukça memnun olan Gazi Mustafa Kemal, Tekirdağ’dan döner dönmez Anadolu Ajansına şu açıklamayı yapmıştır;

“İlk fırka komutanı olduğum Tekirdağını 14 sene sonra ziyaret edebildim. Bundan çok memnun ve mütehassısım. Fakat daha çok memnun ve mütehassıs olduğum nokta şudur; Tekirdağlı vatandaşlarım daha şimdiden, yeni Türk harflerini yazıp-okumayı hemen öğrenmişlerdir, diyebilirim. Memurların kâffesini[19]bizzat imtihan ettim. Sokaklarda ve dükkânlarda halk ile temaslar yaptık. Arap harfleriyle hiç okumak-yazmak bilmeyenlerin, Türk harfleriyle derhal ünsiyet[20]etmiş olduklarını gördüm. Henüz ortada selahiyetdar[21] makamın tasdikinden geçmiş bir rehber olmadan, henüz mektep muallimleri delâlet[22] faaliyetine geçmeden, yüce Türk milletinin hayırlı olduğuna kanaat getirdiği bu yazı meselesinde bu kadar yüksek şuur ve intikal ve bilhassa istical[23]göstermekte olduğunu görmek benim için cidden büyük, çok büyük bir saadettir. Bu husus elbette ağyar[24]için mucib-i hayret[25]olacaktır. Az zaman sonra yeni Türk harfleriyle gözler kamaştırıcı, Türk manevi inkişafının vasıl olabileceği kudret ve itibarın beynelmilel seviyesini gözlerimi kapayarak şimdiden o kadar görüyorum ki bu manzara beni mutlu ediyor. Ben yalnız bugün Tekirdağ’lılarda sezdiğim ruh ve hissi halete, yalnız buna dahi istinaden katî olarak beyan edebilirim ki, bütün Türk milleti bu meselede benim gördüğümü, benim hissettiğimi aynen görmekte ve hissetmektedir. Bu kadar hassas ve şuurlu olan Türk milleti, kendinin refahına, itilasına binlerce senelerden beri hayli let[26]edegelmekte olduğunu artık temyiz[27] eylediği bütün maddi ve manevi manileri muhakkak parça parça ederek ortadan kaldıracaktır. Bundan artık şüpheye mahal yoktur. Dimağını, vicdanını bu kadar azim ve katiyetle temizlemeğe karar vermiş olan büyük milletimin istikbalini tasavvur etmek hiç de güç değildir.”[28]

Atatürk’ün eğitimle ilgili en önemli hedefi halkımızı cehaletten kurtarmaktır. Bunun ilk ve en temel koşulunun, yeni bir harf sistemine kavuşmak olduğunu çok iyi bilmektedir. Harf devrimini aynı zamanda bir eğitim ve kültür hamlesi olarak görmektedir. 1 Kasım1928 tarihinde Millet Meclisi’nin açılış konuşmasında Gazi Mustafa Kemal şöyle diyordu:

Her şeyden evvel her gelişmenin ilk yapı taşı olan meseleye temas etmek isterim. Her vasıtadan evvel büyük Türk milletine kolay bir okuma yazma anahtarı vermek lazımdır. Büyük Türk Milleti, bilgisizlikten az emekle kısa yoldan ancak kendi güzel ve asil diline böyle bir vasıta ile sıyrılabilir. Bu okuma- yazma anahtarı ancak Latin esasından alınan Türk alfabesidir. Basit bir tecrübe ile Latin esasından Türk harflerinin Türk diline ne kadar uygun olduğunu, şehirde ve köyde yaşı ilerlemiş Türk evlatlarının ne kadar kolay okuyup yazdıklarını güneş gibi meydana çıkmıştır. Büyük Millet Meclisinin kararı ile Türk harflerinin katiyet ve kanuniyet kazanması, bu memleketin yükselme mücadelesinde başlı başına geçit olacaktır. Milletler ailesine aydın, yetişmiş, büyük bir milletin dili olarak elbette girecek olan Türkçeye bu yeni canlılığı kazandıracak olan üçüncü Büyük Millet Meclisi yalnız ebedi Türk tarihinde değil, bütün insanlık tarihinde mümtaz bir sima olarak kalacaktır.”[29]

İşte ulusal Kurtuluş Savaşımızın Başkumandanı, Cumhuriyetimizin kurucusu,büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, dünyada başarı kazanmış diğer liderlerden ayıran en önemli özelliği budur. Savaş alanlarında kazandığı başarıyı, kurduğu cumhuriyetle taçlandırmış, cumhuriyeti sosyal-kültürel, ekonomik alanlarda yaptığı devrimlerle donatmayı da bilmiştir.Diktatörlüğüyıkarak demokrasi anlayışını benimsemesi, ülke yönetiminelaik, demokratik ve halkçı özellikler kazandırması O’nu dünyada eşi benzeri bulunmaz bir lider haline getirmiştir.

Atatürk’ün Harf Devrimi nedeniyle, Tekirdağ’a gelişinin 95. Yıldönümü kutlu olsun!Kendisini bu vesileyle sevgi, saygı ve minnetle anıyoruz.


[1]Tekirdağ İl Kültür ve Turizm Müdürü(Emekli).

[2]Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi, s.594.

[3]İsmet Bozdağ, Atatürk’ün Evrensel Boyutları, s.131, s.142.

[4]Abdullah Kara, “Türkiye’de Alfabe değişiminden sonra yeni harflerin yaygınlaşması ve Halk Eğitiminde Millet Mekteplerinin Rolü”. Oğuz Türkmen Araştırmaları Dergisi 2020, Haziran s.114-115)

[5]Faik Reşit Unat,“Latin alfabesinden Türk Alfabesine”,Türk Dili Dergisi, Ağustos 1953, s.731

[6]Yelken.

[7]Bu anı Aydın Oy’a Neşet Çorbacıoğlu tarafından nakledilmiştir.                                                           

[8]Deniz teknesi.

[9]Valiye “jandarma” ve “zerdali” kelimelerini yazdırdığını memurlardan duyduğunu aktaran Neşet Çorbacıoğlu’dur.

[10]Odacı Hamdi Efendi o güne dair anılarını anlatırken hem heyecanlanır hem de gözleri yaşarır;“Gazi bana Barbarus yaz dedi, yazdım, baktı gülümsedi, arkamı sıvazladı. Dünyalar benim oldu sandım…”der. Rumeli şivesiyle “Barbarus” dediği kelime aslında“Barbaros”tur.

[11]Ziya Şıra bu gezisinden sonra Atatürk’ün Rauf Orbay’a “Tekirdağ’ı diğer vilayetlerden daha münevver buldum”dediğini, Rauf Beyin’de bu sözü kendisine ilettiğini belirtmiştir. 

[12]İki alaydan oluşan askeri oluşum.

[13]Bu belgeye ulaşılamamıştır.

[14]Hikmet Çevik, Tekirdağ tarihi araştırmaları, s.209.

[15]Hikmet Çevik, Tekirdağ Tarihi Araştırmaları, s.210-212.

[16]Aydın Oy, Atatürk Tekirdağ’da, s.17-18-19-20-21-22-23.  

[17]Cafer Ulu, Latin Harflerinin Kabulü sürecinde Mustafa Kemal’in çıktığı yurt gezileri-Tekirdağ Örneği, s. 290.

[18]M.ŞükrüÜlkütaşır, Atatürk ve Harf Devrimi, s.93.

[19]Hepsini.

[20]Uyum.

[21]Yetkili.

[22]Yol gösterme.

[23]İvedilik.

[24]Rakip.

[25]Şaşırtıcı.

[26]İzin vermek.

[27]Ayırma, seçme.

[28]24 Ağustos 1928 tarihli Cumhuriyet Gazetesi

[29]Erol Mütercimler, Fikrimizin Rehberi,s.1043.

Güven Tekirdağ Gazetesi’nden alınmıştır.

TEKİRDAĞ CANLI HABER

reklam

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
reklam-->
reklam