1960 yılının sıcak bir ağustos ayıydı. 25 yaşında gazetecilik yapmaya çalışan bir delikanlıydım. Florya’da belediyeye ait büyük plajda yüzmeye gitmiştim.
Ortalama 100’e yakının bulunduğu plajda yabancı dilde bir bayanın yardım feryadı ortalığı sardı. Sonradan öğrendiğime göre bağıran kadın benden yaşça büyük(35 yaşında) bir Fransız’dı. Güneşlenirken yanına yaklaşan başka bir kadın boynundan antika kolyesini koparıp kaçmıştı.
Kadını kaçarken gördüm. Başında yüzünü saklayan sarı renkli bir şal vardı ve tren garına doğru koşuyordu. Perona girip hareket etmek üzere olan Sirkeci trenine bindim. Vagonları tek tek kontrol edip hırsız kadını arıyordum ve 2 erkek arasında onu buldum. O an hareket eden treni durdurmak için yapabileceğim tek şey acil durum zilini çalmaktı ve öylede yaptım.
Trenin aniden durmasıyla birlikte hırsızları köşeye sıkıştırmıştım ki 2 erkek trenden atlayıp kaçtılar. Hırsız kadını yakaladım. Aynı vagonda yer alan 2 sivil polis hemen yardımıma koştu. Kadının üstü arandı ve kolye bulundu.
Hep beraber karakola gittik. Gabrielle ile tanışmamız bu şekilde olmuştu. Karakolda geçen 1 saatin ardından Gabrielle’nın tercümanı yanıma gelip kadının çok teşekkür ettiğini ve birlikte yemek yemek istediğini söyledi. Kabul ettim…
Birlikte yemeğimizi yedik. Kendisinden öğrendiğime göre Gabrielle çok zengin bir ailenin tek kızıymış. 1955’te bir Amerikalı ile evlenmiş. Mutlu olamamış ve boşanmışlar. 5 kişinin görev yaptığı saray gibi bir evde tek başına yaşıyormuş. Canı istediğinde dünyanın arklı şehirlerine gidip geziyormuş. İstanbul’a 3 gün önce gelmiş ve Hilton otelinin kral dairesinde kalıyormuş. Yemeğimizin bitmesiyle sohbetimizi de yarında bırakıp birbirlerimize adresimizi verip kalktık.
1961 yılı yılbaşına 10 gün kala evime konsolosluktan gelen bir görevlinin uzattığı zarf ile aylar sonra yine konu açıldı. Gabrielle İstanbul/Paris gidiş dönüş uçak biletiyle beni 6 günlüğüne Paris’e davet etmişti. Gittim. Paris’te de krallar gibi karşılandım. Kendisi beni saray yavrusu evinde misafir etti. Türkiye’ye döneceğin gün ise evlenme teklifinde bulundu. Düşüneceğimi söyledim ve Türkiye’ye döndüm.
Aradan günler, aylar, yıllar geçti ve ben bir cevap vermedim.
2020 yılının eylül ayında Fransız Adalet Bakanlığı’ndan resmi bir yazı geldi. Yazıda Gabrielle’nin 12 Ağustos tarihinde vefat ettiği ve vasiyetinde bana verilmek üzere 25 bin euro yolladığı yazıyordu. Benden banka adresim isteniyordu.
Para havale ile hesabıma geldi. O parayı kullanarak Paris’e gittim. Mezarına konmak üzere İstanbul’da beyaz yasemenlerden bir çelenk yaptırmıştım. Mezarı buldum ve bildiğim tüm duaları okudum.
Gabrielle’ya veda edip Türkiye’ye dönerken o teklif aklıma geldi.
Gabrielle’nın teklifine “evet” deseydim hayat beni nereye götürürdü?
Güven Tekirdağ Gazetesi’nin 62. sayından alınmıştır.
TEKİRDAĞ CANLI HABER
Özcan Abi Türk algısını en üst düzeyde temsil etmişsin.Çok güzel bir anı