Mehmet Altaş (Köşe Yazısı) “TÜRKİYE CUMHURİYETİ 100+1. YILINDA” NEDEN 29 EKİM? - Tekirdağ Canlı HaberTekirdağ Canlı Haber

14 Şubat 2025 - 09:08

Mehmet Altaş (Köşe Yazısı) “TÜRKİYE CUMHURİYETİ 100+1. YILINDA” NEDEN 29 EKİM?

reklam
Mehmet Altaş (Köşe Yazısı) “TÜRKİYE CUMHURİYETİ 100+1. YILINDA” NEDEN 29 EKİM?
Son Güncelleme :

23 Aralık 2024 - 17:03

332 views
reklam -->

Dünyanın çok hızlı bir şekilde değiştiğini 19. Yüzyılda Balkanlar’da doğan Atatürk, gelecek yüzyılın  “ulus devletler çağı” olacağını daha Harp Akademisi’nde öğrenciyken görmüştür. 1789 Fransız İhtilali’yle ortaya çıkan “milliyetçilik” ve “milli egemenlik” gibi kavramların Avrupa’da uluslaşmayı başlattığını anlayan Atatürk, çok uluslu monarşilerin daha fazla ayakta kalamayacaklarını görerek “ulus devleti” modeline kafa yormaya başlamıştır.

Örneğin; 1903 yılında Selanik’te 15 numaralı not defterinde, 1870-1871 yılları arasındaki Alman-Fransız Savaşı hakkında bazı notlar almış ve Prusya İmparatorluğundan Alman ulus devletine geçişi anlatmıştır. Atatürk’ün not defterinde anlattığı bu konu o günün Avrupa’sının çok ileri bir  “uluslaşma” adımının “ulus devlet” modelinin anlatımıdır. Atatürk, “ulus devlet” modeline kafa yorarken henüz 22 yaşında gencecik bir delikanlıdır. (1)

Atatürk 1905yılında 24 yaşında genç bir kurmay subay olarak ilk görev yeri Şam’a giderken Beyrut’ta arkadaşlarına, “Dava yıkılmak üzere olan imparatorluktan önce bir Türk devleti çıkarmaktır.” demiştir. (2)

Ali Fuat Cebesoy anılarında, Atatürk’ün Misak-ı Milli esaslarını 1907’de belirlediğini şöyle anlatmıştır:” Mustafa Kemal, Misak-ı Milli’nin esaslarını 1907’ de belirlemiş, yurdunu tehlikeden kurtarmak için ne gibi çareler düşünüp bulduğunu yürekli biçimde ortaya koymuştur. Ben sevgili arkadaşımın düşüncelerini daha Karaferiye’deyken (Yunanistanda bir şehir) dinledim. Mustafa Kemal ilk çare olarak şöyle düşünüyordu: “Meşrutiyet köhneleşmiş ve düzenini yitirmiş olan Osmanlı İmparatorluğu’nun gövdesi üzerinde değil, aksine Türk çoğunluğunun yaşadığı kısım üzerine oturtulmalı, düşmanlarının yani büyük devletlerin yapacağı bir ayıklama yerine devrim yönetimi kendi başına bir Türk devleti kurmalıdır.”  (3)

1906 Yılında Mustafa Kemal Suriye’de bulunuyordu. Orada onun iki yakın arkadaşı Müfit ve Halil’dir. Halil’den kendi ifade tarzıyla aktarıldığına göre;”Vallahi pekiyi hatırlamıyorum. Ya culusu hümayun (tahta çıkan padişah) veya veladeti humayun (padişahın doğum günü) şenlikleri yapılıyordu. Mustafa Kemal ile beraber resmi geçit ve şenlikleri seyretmeye çıkmıştık. Birden kolumdan tuttu. Halil dedi, bir adam için böyle şenlikler yapmak budalalık değil mi? Zaten mimli olduğumuz için gayri ihtiyarı etrafıma baktım.’ O hiç aldırmadan devam etti. Bir millet kendi kurtuluşu için şenlik yapabilir. Nihayet kendisine büyük hizmetler etmiş olan bir adam için de şenlik yapabilir, diyelim. Fakat hanedanı Ali Osman içinde kazara bazıları bu memlekete hizmet etti diye onun nesline neden şenlik yapılsın.Padişah dünyaya gelmekle memlekete hayırlar mı geldi.?’ Ben bu kadar sıkı kontrol altında etrafımızda inzibatlar dolaşırken, bu kadar cesur konuşmaktan ürkmüştüm. Fakat Mustafa Kemal devam etti.                                  “Padişah da kim oluyormuş. Padişahlık da ne demekmiş.”                                                                             Peki memleketi nasıl idare edeceğiz? Sultan Hamid fenadır, seninle beraberim. Ama o giderse gene bir padişah lazım. Diyecek oldum. Fena halde kızdı.  ‘Neden mutlaka padişah fikrine saplanıyorsun, Halil.’ Diye bağırdı. Cumhuriyet yaparız. Ben hemen elimi ağzına kapadım.’                                                                                                                                                Mustafa Kemal’e en eski cumhuriyet düşüncesinin varlığını ortaya koyan öykü budur.(4)                                                                                  

29 Nisan 1919 tarihinde Atatürk’e 9.Kolordu Müfettişliği görev verilmiştir. Atatürk görevinin detaylarını öğrenmek için Genel Kurmay İkinci Başkanı Kazım(İnanç) Paşayla görüşür. Kazım Paşa“Maksat Samsun havalisinde Rumlara tecavüz eden Türkleri yola getirip, sonra bunun için yolluyoruz. Kendisine bakan paşa ile bir selahiyet vereceğiz.” Kazım Paşa’dan görevlerinin bunlar olduğunu öğrenir. Kazım Paşaya “Onlar ne istiyorlarsa, daha fazlasını ilave ederek bir talimatname kaleme alınız. Yalnız bir iki noktayı ben not ettireyim.” Kazım Paşa” Peki” dedi. 

“Benim ehemniyet verdiğim salahiyet meselesi idi. Mümkün olduğu kadar Anadolu’nun her tarafına emir verebilmeliydim. İstediğim bir madde Samsun’dan başlayarak bütün Doğu vilayetlerinde bulunan kuvvetlerin kumandanı olmaklığım ve bu kuvvetlerin bulunduğu vilayetlerin valilerine doğrudan doğruya emir verebilmekliğim idi.  Bir başka madde; bu mıntıka ile herhangi bir temasta bulunan askeri ve idari makamlara iş’arlarda bulunabilmek idi”.

Kazım Paşaya dedim ki ;” Onların arzularını bir araya topla, fakat sonuna bu iki maddeyi ilave et.” Kazım Paşa yüzüme baktı. “Bir şey mi yapacaksın?” “Kulağını bana uzat! Dedim. Evet bir şey yapacağım.” Kazım Paşa güldü. “Vazifemizdir çalışacağız.” (5)

Mazhar Müfit’in güncesindeki tarih 7-8 Temmuz 1919. Erzurum Kongresinin toplanmasına daha nerede ise daha iki hafta var. O gece sigarasının üst üste içtikten sonra Mustafa Kemal söze şöyle başlıyor. “ Bu defterin bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar mahrem kalacak. Bir ben, bir Süreyya, bir de sen bileceksin. Şartım bu.” Sonra yaz diye devam etti.

“Zaferden sonra şekli hükümet Cumhuriyet olacaktır. Bu bir. İki: padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icap eden muamele yapılacaktır. Üç: Tesettür kalkacaktır. Dört: Fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir. Beş: Latin harfleri kabul edilecektir.”

Mazhar Müfit sözünü kesip.”Paşam kafi, kafi” der ve birazda hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insan tavrıyla  “ Cumhuriyet ilanında başarılı olalım da üst tarafı yeter.” Diye ekler.

Kurtuluştan sonra ki yıllar, Mazhar Müfit’e “Kaçıncı maddedeyiz? Notlarına bakıyor musun?” diyecektir.

Lider kimdir? Lideri lider yapan nedir.? Sorularının yanıtlarını bu güncede bulabiliriz. “Liderlik insanları hayal ettikleri hedefleri gerçekleştirmek için etkileyerek bir araya getirmek sanatıdır.” (6)

Yine Mazhar Müfit’in güncesinden;” Bir gün Anadolu lokantasında yemek yiyordum. Ankara’da o zaman en iyi, tek bir lokanta vardı. O da bu idi. Orada Neue Freie Presse adlı Avusturya gazetesinin Ankara’ya gelen bir muhabiri yemek yiyordu. Bu zatla bir gün evvel Meclis’te riyaset odasında tanışmıştım. Yanıma geldi, aramızda şöyle bir konuşma geçti. -Haberiniz olsa gerek. Sizi tebrik ederim. -Nedir acaba? -Mustafa Kemal Paşa beni Meclis’in riyaset odasında kabul etti ve dedi ki: “Aleni olarak ilk defa size söylüyorum. Cumhuriyeti ilan edeceğiz.” Ne zaman”? dedim. Başını salladı ve “ Çok yakında” dedi. Bu havadis İstanbul ve Ankara gazetelerinde de neşredildi. Mustafa Kemal Paşa’nın günlerden beri Cumhuriyet ilanı için İsmet Paşa ve arkadaşları ile müzakerelerde bulunduğunu biliyorduk. Gününü tayin bizce mümkün değildi.

Bir gece evvel beraberdik. Necati Bey, Vasıf Bey, Yunus Nadi Bey, Mahmut Esat Bey vesair arkadaşlarda vardı. Mustafa Kemal Paşa gülerek “ Ey çocuklar yarın Cumhuriyeti İlan edeceğiz “dedi. Ve bana döndü:” Erzurum’dan beri ağzından çıkarmadığın cumhuriyetin işte zamanı geldi.” Büyük Millet Meclisi Hükümeti artık tarihe karışıyor. Cumhuriyet hükümeti teşekkül ediyordu. (7)

Türkiye Cumhuriyeti’nin özü halkın kayıtsız koşulsuz egemenliği düşüncesidir. Bu daha Amasya genelgesinde kendini ortaya koymuştur. Erzurum ve Sivas kongrelerinde halkın temsilcileri tarafından tüm dünyaya yayınlanmıştır.

Bir kez daha tarihin belleğine başvurulup Mustafa Kemal’in düşünce sisteminde cumhuriyetin yer aldığı tarihler ve olaylar çıkartılmaya devam edilirse kararının 28 Ekim 1923 tarihinde Meclis’te Bakanların seçilemeyişi nedeniyle birden bire olup olmadığı ortaya çıkacaktır. Bu aynı zamanda cumhuriyetin sarsılması bile zor olan nedenli sağlam tarihi ve fikri temeller üzerine oturduğunu bize anlatacaktır.

İkinci kez olarak, tarihteki ünlü adıyla 31 Mart Vak’ası  (13 Nisan 1909) üzerine Mustafa Kemal yalnız Sultan Abdülhamid’in hal’i ile yetinilmemesini ve cumhuriyet ilan edilmesini teklif etmiştir. 31 Mart hadisesinde hareket ordusu ile Selanik’ten İstanbul’a gelmiştir. Hareket ordusu Hadımköy’ünde toplandığı zaman Mustafa Kemal Meclis-i Mebusan Reisi Ahmet Rıza ile İttihat Terakki Cemiyeti’nin ileri bazı kişilerini Yeniköy’e davet etmiş ve orada yapılan bir toplantıda ordu İstanbul’a girdikten sonra Osmanlı hanedanının idaresine son verilmesini ve cumhuriyet ilan edilmesini ileri sürmüştür. Bu teklif kabul olunduğu halde, daha sonra ordu İstanbul’a girdikten sonra red olunmuştur.  Mustafa Kemal’de cemiyet ile ilgisini kesmiştir. (8)

Hareket Ordusu İstanbul’a girdikten sonra Padişahın en yakınları, bütün saray erkanı, o Paşa’nin yönü belli. Napolyon sistemi. Akrabalarını kilit mevkilere getiriyor. Hanedanın gibi yön verecek. Bu yol yol değil.. İşi kökünden halletmek lazım. Bu hanedanda memlekete hayır yok. Sonra öyle diktatörlüğe giden dönemin mümtaz paşaları Ayazoğlu kasrında bir toplantı yapıyorlar. Devletin idare şeklinin ne olacağı tartışılıyor. Konuşmaların en hararetli bir anında en küçük rütbeli Hareket Ordusu Kurmay Başkanı Mustafa Kemal kükreyen sesi ile “Cumhuriyet Cumhuriyet “ diye haykırır. (9)

Kazım Özalp’e göre de Mustafa Kemal’in Cumhuriyet idaresinden ilk kez söz etmesi, Balkan savaşı sonrasıdır. Savaştan sonra Mustafa Kemal Sofya Ateşemiliterliğine tayin edilmiştir. (Ekim 1913)Kazım Özalp o zaman İstanbul’dadır. Kendisi ile Sofya’ya gitmeden önce görüştüğümde İlk kez Cumhuriyetten söz etmiştir. Diyor.

“Enver idarelerin de medeni memleketlerde itibarı kalmıyor. En iyisi Cumhuriyet … Osmanlı hanedanını ortadan kaldırmak, yeni bir türk devleti kurmak ve bu devletin esasını da Cumhuriyet prensiplerine göre hazırlamak lazım.” (10)

Çok açıkça görüldüğü gibi Mustafa Kemal’de Cumhuriyet düşüncesi 1923 yılına gelinceye kadar yaklaşık on yedi yıl boyunca uygun zaman ve koşulları beklemiştir. Tüm streteji ustaları gibi o sabırlıdır. Olayların içinde olmak yerine olayların akışını değiştiren kişi olmayı yöntem belirlemiştir.

Bu konuda bir örneği Mahmut Esat Bozkurt’un anılarında Sivas Kongresi günlerinde buluyoruz. “ Kongrde verilmiş bir önergeyi gördüm. Bu önergeyi verenlerin isimlerini hatırlamıyorum. Önergede diyor ki:’ İstanbul’daki Padişahlık hükümeti çürümüştür. Anadolu’da yepyeni Cumhurluk mahiyette bir Türk Devleti kuralım.’ Önergenin altında Atatürk’ün kendi eliyle yazdığı şu cümleyi okudum. Sırası gelecektir. Şimdi okunmasın.” (11)

Mustafa Kemal’e göre ülkenin başına gelen birçok felaketin sebebi halkın egemenliğine sahip çıkamamasında aranmalıydı. Bunu sağlamak için halkın, milli egemenliği benimsemesi gerekiyordu. Milletin kendi kaderini elinde tutması demek olan milli egemenlik, yönetim hakkının millete ait olduğunun göstergesidir. “ Milli egemenliği her sebeple olursa olsun sınırlamak                              ” Bundan dolayı halk, milli egemenliğe yönelen bütün tehditleri ve tehlikeleri önlemelidir. Çünkü milli egemenlik öyle bir kuvettir ki onun karşısında bütün dikta rejimleri yıkılmaya mahkumdur. Milli Egemenliği esas alan Cumhuriyetle, sultanlık arasında fark vardır. Cumhuriyet fazilete dayanırken sultanlık korku ve baskıya dayanmaktadır. Bundan dolayı Cumhuriyet erdemli ve cesur insanların yetişmesine fırsat tanırken sultanlıklar içine kapalı ve sefil insanlar ile ayakta durabiliyordu.”     

Söylev ve demeçleri okumaya devam ediyoruz.

“Bir yönetimin iyi ve kötü olduğunu belirten bazı kriterler vardır. Bunlardan biri milletin mutlu ve güvenli kılınması, diğeri ise hür ve bağımsız olmasıdır. Bu ilkelere uyan yönetimlere iyi, uymayanlara ise kötü diyebiliriz. Milli Egemenliğe dayanan rejimlerin ölçüsü, siyasi partilerle, serbest seçimlerdir. Gazi bu amaçla  1923’ te Cumhuriyet Halk Partisini kurmuştur. Ona göre bu partinin amacı her sınıfın ortak çıkarlarının korunmasıdır.” (12)

Lozan Barış anlaşması imzalanmış ve Ankara başkent ilan edilmişti. Siyasi karar merkezinin ve her türlü barış ve antlaşma kararlarının verileceği yerin başkenti tayin edilmiştir. Sıra ülkenin imar edilmesine gelmiştir. Bu aşamada mecliste yoğun tartışmalar başlamıştır. Fethi Okyar hükümeti yoğun eleştirilere maruz kalıyor. Lozan anlaşmasının şartları gereği yoğun bir mübadele dönemi başlaması gerekiyor. Yarım milyondan fazla insan misaki milli sınırlar içerisinde göçmen olarak ülkemize gelecekti. Ancak bu işleri yapacak bir bakanlık yoktur. Bunun sonucunda da yeni kurulan bakanlıklar için meclis içinde kulis çalışmaları başlamıştır. Meclis içerisindeki muhalif milletvekillerinden oluşan grup yeni kurulacak olan İmar, İskan ve Mübadele Bakanlıklarını ele geçirmişlerdir. Başbakan Fethi Okyar aynı zamanda İç İşleri Bakanı’dır. Fakat bu görev kendisine ağır geliyor. İç İşleri Bakanlığından istifa ediyor. Bu arada bakanlığa ve ikinci meclis başkanlığına kendi (Rauf Orbay’ ı 2. Ordu müfettişliğine ise Ali Fuat Cebesoy’u) kendi istediği kişileri seçtirmek için kulis çalışmalarına başlıyor. Mecliste hizipler oluşuyor. Rauf Orbay’ın bu göreve getirilmesi, ile (25Ekim1923), kendisi gibi tüm Meclis’in Lozan anlaşmasını başarısız gördüklerini onaylamaları ve Lozan’ı başarıyla sonuçlandıran İsmet İnönü’ye karşı olduklarının dışa vurulması demekti. Oysa Lozan’ın mimarı Mustafa Kemal’di. Bu tavır aslında üstü kapalı olarak kendisine ağır bir muhalefetti. Ve bunu göz göre göre kabullenmesi beklenemezdi. Gazi Mustafa Kemal bu durumdan son derece rahatsız oldu. Atamaları onaylamadı. ”Bu gerçeği  çoktan görmüştüm.”(13)

‘Ona göre uygulamak için sırasını beklediği tasarının uygulama zamanı gelmiştir.’ Hükümet bunalımının devam ettiği günlerde Latife Hanım ve Cevat Abbas ile birlikte Çankaya kuleli köşkünde oturmaktadır. Özel Kalem Müdürü Hayati’den   Rıza Soyak’ı yanına göndermesini istemiştir. Hasan Rıza’nın geldiğini ve hole geçtiğini gören Gazi Latife Hanımla, Cevat Abbas’ı salonda bırakarak dışarı çıktı. Hasan Rıza’yı karşıladı. Yeleğinin cebinden çıkardığı parmak uzunluğunda iki üç defter yaprağında karmakarışık notları uzattı.” Bu notları aklıma geldikçe bazı düzeltmeler yaparak buraya kaydettim. Sen bunları oku. Düzenle. Okuyamadıklarını benden sorarsın. Bunların içeriğini bir sen bir ben bileceğiz. Amirlerinin bilmesine bile gerek yoktur. “ diye uyardı. Hasan Rıza notları düzenleyerek Gaziye verdi. Gazi notları inceledi. “Çok iyi düzenlemişsin. “ dedikten sonra şu talimatı verdi. “Bu notları alacaksın. Şimdi hemen Adalet Bakanı Seyid Beye götüreceksin. Notları okuyacak ve hukuki bakımdan bir şey eklenmesi gerekiyorsa ekleyecek. Ancak senden bende ve kendisinden başka kimsenin bilgisinin olmayacağını bildireceksin. “        Hasan Rıza notları adalet bakanına götürdü. Bunları bir gün inceleyen bakan, birkaç kelime eklemekten başka hiçbir değişiklik yapmaya gerek duymamıştır.

Gazi’nin Hasan Rıza’ya verdiği ve Adalet Bakanına gönderdiği müsveddeler halindeki notlar Cumhuriyetin ilanına ve anayasanın değiştirilmesine ilişkin maddelerdir.(14)

Mustafa Kemal Paşa tarafından hazırlanan metin aynen şöyledir:                                                            “-Türkiye Devletinin hükümet şekli Cumhuriyettir.   

-Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur.

– Meclis Hükümetin taksim ettiği idari şubelerini, icra vekilleri vasıtasıyla idare eder.                        -Türkiye Cumhurreisi; Umumi Heyet tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisi Azası diğerlerinin arasından bir seçim devresi için seçilir. Reisin vazifesi yeni Cumhurreisi seçilene kadar devam eder. Tekrar seçilmek caizdir. Türkiye Cumhurreisi, devletin reisidir. Bu sıfatla lüzum gördükçe Büyük Millet Meclisine ve Vekiller Heyetine Başkanlık eder.

-Başvekil, Cumhurreisi tarafından ve meclis azası arasından seçilir. Diğer vekiller, Başvekil tarafından yine meclis azaları arasından seçildikten sonra, heyeti umumiyesi Cumhurreisi tarafından meclisin tasvibine arz olunur. Meclis toplantı halinde değilse, tasvip işi daha sonraya bırakılır. “ 

İsmet İnönü ise devletin şeklinin Cumhuriyet olması düşüncesinin Gazi ile özel görüşmelerinde hep vurgulandığını anlatıyor. “Gerçi devam eden idare cumhuriyetten başka bir mana ifade etmiyordu. Ama bunun farkında olmayanlar vardı. Büyük Millet Meclisi bütün kuvvetleri elinde bulundurduğu halde, memleket idaresine hakimdi. Atatürk meclis başkanı idi. Kumandanlar hem kumandan olarak vazifelerini yapıyor, hem de meclisi üyesi olarak bulunuyorlardı. Bu bizim için doğal bir hayat tarzı haline gelmişti. Bu hayat tarzının cumhuriyet tarzı olduğunu yalnız ilan etmek, açığa vurmak kalıyordu. İşte benim Lozan’dan döndükten sonra ısrarla üzerinde durduğum mesele, devlet şeklinin adını koymaktı”.(15)

Falih Rıfkı Atay’ın Cumhuriyetin ilanı ile ilgili olarak Çankaya eserinde 11Eylül 1923’te tuttuğu notlar, konuya açıklık getirmesi bakımından dikkat çekicidir.

T.B.M.M’ de Mustafa Kemal Paşanın odasında cereyan eden olaylar Cumhuriyetin ilanı ile ilgili görüşmeleri dile getirmektedir. Gazi dedi ki; “Cumhuriyet ne demektir?” Kamusa (sözlük) baktım, “chose puplique” kelimeleriyle tercüme edilmiştir. Bizde de manası ne olmalı?Gazinin sözü hangi konu üstüne getirmek istediği belli idi. Kanu-u Esaside (Anayasa) hükümet şeklini açıkça göstermek sırası geldiğini söyleyen Sabri Bey;-“ Mesele bugünkü vaziyetin ifade edilmesinden ibarettir.” Dedi. -Gazi :” Ben projeyi (söz konusu parti tüzüğü projesi) gördüm. Çok eksik yerleri var. Bu hafta kendim uğraşacağım. Sonra bazı bazı arkadaşlar la hususi müzakerede bulunuruz ve fırkaya getiririz.” dedi. -Yunu Nadi;” Bunu en kuvvetli zamanlarda yapmalıyız.” Gazi elini masaya vurarak; “En kuvvetli zamanımız bugündür.” Dedi. Sonra yeni Kanun-u Esasi’nin kendi niyetine göre ilk maddesini okudu.” Türkiye Cumhuriyeti usulü ile idare olunan bir halk devletidir. “

-Falih Rıfkı Atay bu açıklamalardan sonra, notlarında şu hususa yer vermektedir. “Nihayet yakında Cumhuriyet ilan olunacağını mecliste Mustafa Kemal’in ağzından işitiyorduk. Haber ağızdan ağıza yayılarak, Mecliste herkes şüpheden kurtulacaktır.” Falih Rııfkı Atay bu açıklamaları yaparken asıl amacının da ne olduğunu şöyle ifade etmektedir. ;”10 Eylül’den 29 Ekime kadar kırk dokuz gün var. Yukarıdaki notu buraya alışımın sebebi Cumhuriyet meselesinin sonuna kadar bir sır olarak saklanıp, bir gece top atışları ile çıkmış Esasi olmadığını anlatmaktır.”  (16)

Atatürk; Demokrasi Projesinin en önemli parçası olan “Cumhuriyet İlanı” sürecini “NUTUK”ta saat saat çok ayrıntılı olarak anlatmıştır. Bu süreç dikkatli olarak incelendiğinde Atatürk’ün kriz yönetimi, örgütlenme becerisi , zamanlama yeteneği, kısacası başarılı devrim stratejisi gözler önüne sergilenmektedir.

Şöyle ki; Atatürk “NUTUK” ta, “Uygulanması için sıra beklediğim bir düşüncenin uygulama zamanı gelmişti.” Diyerek başlamıştır Cumhuriyetin ilanını anlatmaya. Bu konuda ilk görüşmeyi 25 Ekim 1923 Perşembe günü hükümet üyeleriyle Çankaya’da, kendi evinde yapmıştır. İkinci görüşmeyi hemen ertesi gün 26 Ekim 1923’te yine Çankaya’da gerçekleştirmiştir. Üçüncü ve en önemli görüşmeyi 28 Ekim 1923 akşamı yine Çankaya’da gerçekleştirmiştir. O  gece misafirleri dağıldıktan sonra İsmet İnönü’ye “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.” Diyerek Teşkilat-ı Esasiye’de (Anayasada) yapılacak değişiklikleri belirlemiştir. Atatürk , 29 Ekim 1923 Pazartesi günü 13.30’da meclis kürsüsüne gelerek içinde “cumhuriyetin” de olduğu kanun teklifini sunmuştur. Atatürk’ün “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’muzun bazı noktalarına açıklık kazandırmak gerekir. Teklif şudur. Diyerek. Meclise sunduğu kanun teklifinin içinde yepyeni bir rejim gizlidir. Bunun üzerine tartışmalar başlamıştır.

29 Ekim 1923, saat 20,30’da cumhuriyet ilan edilmiştir. 25 Ekim 1923 Perşembe günü başlayan süreç, 29 Ekim Pazartesi günü sona ermiştir. Yani Atatürk, en önemli ve radikal devrimlerinden birini kendi ifadesiyle “EN BÜYÜK ESERİNİ”, sadece üç görüşmeyle ve sadece dört gün içinde gerçekleştirmiştir. (17)          

İşte AKL-KEMAL…..

Atatürk, mecliste yapılan oylamada, oylamaya katılan 158 milletvekilinin oyunu alarak Türkiye Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı seçilmiştir.

Anayasada yapılan değişikliklere göre 1.maddenin sonuna: “ Türkiye Devletinin hükümet şekli Cumhuriyettir. “hükmü eklenmiş. 2.madde, “Türkiye Devleti’ni dini İslam dinidir. Resmi lisanı Türkçedir.” Biçiminden düzenlenmiştir. Böylece, Cumhuriyeti “ din dışı” görenlerin yapacakları cumhuriyet karşıtı propagandanın önüne geçilmek istenmiştir. Anayasada cumhurbaşkanının TBMM tarafından bir seçim dönemi için seçilmesine karar verilmiştir.

NEDEN 29 EKİM?

Cumhuriyetin ilanından 2 yıl sonra, Ekim 1925’te Fahrettin Altay Paşa Çankaya’da Atatürk’ün misafiri olmuştur. Paşa, zihnimde hep meşgul eden Cumhuriyetin niçin ve neden 29 Ekim’de ilan edildiğini öğrenmek istemiştir.

Bu soruya Atatürk şu yanıtı vermiştir.

“Mütarekenin ilk günlerini hatırlarsın. Saray ve hükümet teslimiyeti kabul etmişti. Hükümet sarayın, saray da İtilaf Devletlerinin elinin altına girmişti. Saray bu halinden memnundu. Fakat, ben bunu kabul edemezdim. Buna karşı koymakla bir çıkış yolunu temin ederek, bu mazlum milleti tarih sahnesinden silmek, ortadan kaldırmak isteyenlere karşı harekete geçmek için kendimi vazifeli saymıştım. Dünyada tek başımıza idik, Fakat benimle beraber olanalar da bağlandılar ve netice hasıl oldu. Mütareke 30 Ekim 1918’de imzalanmıştı. Vatan parçalanmış, istilaya uğramıştı. Peki 30 Ekim  1918’den bizim İzmir’e girdiğimiz tarih olan 9 Eylül 1922’ye kadar kaç yıl geçti. Dört yıl. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan ettik. İşte beş yıla sığdırdığımız büyük devrim, bizim yaşadığımız şartlara duçar olmuş, hangi milletin tarihinde vardır? Bu mazlum millet kendisinin hakkı olan yere ulaşmamıştır. Çektiğimiz acıların, sıkıntıların en büyük işte budur. Bütün dünya bunu görmemiştir. Daha da görecekleri vardır. Ben en çok mesut eden hadise. Bu mazlum milletin hak ettiği bu yere gelmesidir. Sen benim 30 Ekim 1918 sonrası günlerdeki çektiğim azabı bilirsin. Yanımdaydın. Mondros 30 Ekim’dir. Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu da bir milletin mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır. “ 

Atatürk bir an durup Fahrettin Altay Paşa’ya bakmış ve sonra elini masanın üzerine vurarak şöyle demiştir.” Deyiniz ki, bu tarihten silinmek istenilen bir milletin öcüdür. “Fahrettin Altay Paşa’nın “Ama bundan hiç bahsetmediniz.” Demesi üzerine Atatürk “Öğünmek olur; övünmek benimle beraber mefkureye inananların, milletin, ordunun hakkıdır.” Demiştir.

Fahrettin Altay Paşa bu konuda şu yorumu yapmıştır.  “Cumhuriyetin ilanı üç gün önce, iki gün sonra da olabilirdi. Bazı akımlar vardı, onlara karşı harekete geçmişti. Ama dikkatimden kaçmayan husus, müzakerelerin bir an evvel bitmesini istemesiydi. Adana’dan İstanbul’a verdiği şifrede yanında bulunduğum için, mütareke koşullarına olan şiddetli itirazımı ve o günkü azabını çok iyi biliyordum. ‘Diyelim ki bu bir milletin öcüdür.’ Sözünden bir netice çıkarabiliyorum.Belki iki neticeyi elde etmek istemişti.”

Kurtuluş Savaşı’nda “ Biz bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı bütün ulusça mücadele etmeyi gerekli gören bir mesleği takip eden insanlarız.” Diyerek emperyalizmi ve yerli işbirlikçilerini bozguna uğratan Atatürk, emperyalizme asıl büyük darbeyi 1923’te Cumhuriyeti  ilan ederek vurmuştur.

Atatürk Cumhuriyetin ilan tarihini 29 Ekim olarak seçerken de dünyaya ve Türkiye’ye bir kere daha AKL-I KEMAL’i göstermiştir.

ATATÜRK’ÜN EN BÜYÜK ESERİ

Atatürk “Türk milletinin doğasına uygun yönetim biçiminin Cumhuriyet yönetimi” olduğunu belirtmiştir. “Cumhuriyet erdimdir. Sultanlık, korku ve tehdide dayanan bir yönetimdir. Cumhuriyet yönetimi erdemli ve namuslu insanları yetiştirir. “

Kendi imzası ile yazıp Afet İnan’a verdiği notta Cumhuriyete verdiği önemi şöyle ifade etmiştir. “Benim için tek bir hedef vardır. Cumhuriyet hedefi. Bu hedefe ulaşmak için belirli yolda yürüyen arkadaşların başarılı olması için  girişilecek doğru yolda çok çalışmak ve çalışkan olmak lazımdır. Arkadaşlar benden iltimas beklememelidir. Hepiniz benim nazarımda kıymetli, yüksek kardeşlersiniz. Amma hepinize gösterdiğim hedef, yüce kutsal bir hedeftir. Hepiniz oraya yönelmişsiniz. Hanginiz  daha güzel çizgiler ile oraya varırsanız, onu ellerim çatlayıncaya kadar çarparak takdir edeceğim. Cumhuriyet düşünce özgürlüğü taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız. Her düşünce bizce değerlidir. Yalnız karşımızdakilerin insaflı olması lazımdır.”

Atatürk Cumhuriyeti “En büyük eseri” olarak adlandırmıştır. “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” Demiştir.

30 Ağustos 1924’te Büyük Taarruz’un ikinci yıl dönümünde yaptığı konuşmada gençlere;”Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, Onu yükseltecek ve yüceltecek ve sürdürecek sizsiniz.” Diye seslenen ve “NUTUK” un sonundaki Gençliğe Hitabe’yi “İşte bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır”…diye bitirmiştir.

Atatürk için Cumhuriyet, sadece bir rejim değil, özgürleşmenin, ilerlemenin, çağdaşlaşmanın, kısaca yeni Türkiye’nin ta kendisidir. (18)

1923 yılında ilan edilen Cumhuriyet, bütün içi ve dış saldırılara rağmen dünya tarihindeki tek kesintisiz CUMHURİYET olarak 101 yıldır dimdik ayaktadır. 101.Yılınıda tüm yurtta dış temsilciliklerimizde büyük bir coşku ile kutlanmıştır.

İşte Atatürk mucizesi budur.

KAYNAKLAR: 

1-1903 Selanik’te Atatürk’ün 15 nolu not defteri. Ali Mithat İnan (Atatürk’ün not defterleri)

2-Ali Fuat Cebesoy’in Anlatımıyla Mustafa Kemal 1967/1:108 Sınıf Arkadaşım Atatürk inkilap yay. 1967/108

3-Ali Fuat Cebesoy –Sınıf Arkadaşım Atatürk s.135-136

4-Fikrimizin Rehberi-Erol Mütercimler s.481n-Toktamış Ateş –Cumhuriyet ve Laikli. Sarmal yay. S. 15

5-Erol Mütercimler-Fikrimizin Rehberi s.467 Falih Rıfkı Atay Atatürk’ten Hatıralar s.93

6-Mazhar Müfit Kansu-Erzurum’dan ölümüne kadar Atatürk’le beraber İşbank.ya. s.131         -Fikrimizin Rehberi-Erol Mütercimler Alfa yay. S..594 

7-Mazhar Fuat Müfit Kansu Erzurumdan Ölümüne kadar Atatürk’le beraber. İşbank. Yay. S.734                                                                                                                                                                 8- Fuat Kızılkaya “Atatürk ve Cumhuriyet fikri – Cumhuriyet Gazetesi 25 Temmuz 1948                    -Ahmet Bekir Palazoğlu Atatürk Kimdir Cilt Atatürk İnkilapçılığı s.64-65 Ebabil yay.                       -Fikrimizin Rehberi –Erol Mütercimler s.783-784 Alfa yay.                                                                            

9-Erol Mütercimler-Fikrimizin Rehberi Alfa yay. S.784                                                                                  10-Kazım Özalp “Atatürk ve Cumhuriyet  Milliyet Gazetesi 29 Ekim1963                                   

11-Aziz Ozan-Atatürk Demokrat İdi O asla diktatör değildi. Tan Gazetesi 8.yıl 2596 sayı.  –  Fikrimizin Rehberi-Erol Mütercimler Alfa yay. S.785                                                                   

12-Metin İşçi –Siyasi Düşünceler Tarihi s.337 Erol Mütercimler-Fikrimizin Rehberi Alfa Yayınları s.786                                                                                                                                                   

13-Atatürk Söylev Cilt.2 s.583 Erol Mütercimler Fikrimizin Rehberi  s.788 Alfa yay.                          

14-Hasan Rıza Soyak-Atatürk’ten Hatıralar s.178-180 Kılıç Ali’nin anıları s.218-219                                – Fikrimizin Rehberi-Erol Mütercimler Alfa yay. S.789                                                                     

15-İsmet İnönü Hatıralar Cilt.2 s.177 Bilgi yay. -Alfa Yay. Fikrimizin Rehberi –Erol 1 S.789                                                                                                          

16-Hasan Rıza Soyak Atatürk’ten Hatıralar C.1 S.181-183    -Falih Rıfkı Atay-Çankaya, Atatürk’ün Doğumundan ölümüne kadar İstanbul 1969 s.374    -Nutuk C.2. s.793-794 

17-NUTUK  C-1- S.172  Sinan Meydan Akl-ı Kemal S.422                                                

18-Sinan Meydan Akl-ı Kemal S.424-425-426-427                                                 –

Güven Tekirdağ Gazetesi’nden alınmıştır.

TEKİRDAĞ CANLI HABER

reklam

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
reklam-->
reklam