


Toplum sözleşmesi teorisi, klasik felsefenin en bilinen oyunlarından biridir. Hobbes, Locke ve Rousseau’nun çekiçlediği, modern devletin temelini attığını iddia eden bu kavram, çoğu zaman “medeniyetin kaçınılmazı” gibi sunulur. Ama gerçekten öyle mi? Bu sözleşmeyi kim, ne zaman ve hangi kalemle imzaladı?
DOĞADA VAHŞİ OLAN KİM?
Hobbes’un “insan insanın kurdudur” sözü, toplum sözleşmesi tartışmalarında en çok alıntılanan laflardan biridir. Ona göre insanlar doğal durumda kaos içindedir, birbirlerini boğazlamaya meyillidir. Bu yüzden güçlü bir devlet gerekir; Leviathan gibi devasa bir otorite, insanın vahşiliğini dizginlemelidir.
Ama şunu soralım: İnsan gerçekten doğal hâlinde bu kadar vahşi mi? Yoksa onu vahşi gösteren, devleti meşrulaştırma çabası mı? Antropolojik bulgular, ilkel toplumların düşündüğümüz kadar kaotik olmadığını, hatta dayanışmacı bir yapıya sahip olduğunu gösteriyor. Şimdi asıl soru şu: Eğer doğa hâlinde insanlar birbirini yiyip bitiriyorsa, peki o devasa Leviathan kimlerden oluşuyor? Devleti yönetenler başka bir tür mü? Onlar nasıl oluyor da “vahşilik”ten muaf tutuluyor?
SÖZLEŞMEYİ KİM YAZDI, KİM İMZALADI?
Locke, toplum sözleşmesini bireyin doğal haklarını garanti altına alan bir mutabakat olarak görür. İnsanlar, canlarını ve mülkiyetlerini korumak için bir araya gelmiş ve bir yönetim kurmuştur. Ancak burada küçük bir problem var: Gerçek hayatta böyle bir imza atan olmadı. Koca koca filozoflar “Toplum sözleşmesi var” dediklerinde, gerçekte olan şey şuydu: Gücü elinde tutanlar bir düzen kurdu, ona “sözleşme” adını verdi ve herkesi bu kurguya inandırdı.
Sözleşme dediğimiz şey, aslında tarih boyunca belli sınıflar ve gruplar lehine yazılmış bir anlaşma metnidir. Mülkiyet hakkını kutsallaştırırken mülksüzleri bu sistemin içine hapsetmek için kurgulanmış bir illüzyondur. “Herkesin rızası var” söylemi, her zaman gerçek olmayabilir. Bir köle, köleliği kabul eden bir “sözleşmeye” mi uyuyordu? Bir işçi, emeğini satmaya mecbur olduğu sistemin bir parçası olmaktan mutluluk mu duyuyordu?
ROUSSEAU VE HAYALİ GENEL İRADE
Rousseau, belki de en romantik toplum sözleşmesi anlatıcısıdır. Ona göre insanlar, bireysel iradelerini birleştirerek genel iradeyi oluşturur ve ortak bir iyiyi hedeflerler. Bu kulağa hoş geliyor ama pratikte kim bu “genel irade”yi belirliyor? Devlet mi? Çoğunluk mu? Yoksa en gürültülü olanlar mı?
Bugün hâlâ “toplum sözleşmesi” denildiğinde, aslında toplumun ezici çoğunluğunun değil, belirli grupların çıkarlarının korunduğunu görebiliyoruz. Genel irade diye bir şey varsa, neden bazı insanların talepleri sürekli öteleniyor? Neden yasalar bazı kesimleri korurken, diğerleri için cehennem olabiliyor?
SÖZLEŞME YIRTILABİLİR Mİ?
Toplum sözleşmesi anlatısı, bir düzeni meşrulaştırmak için kullanılan bir araçtır. Belki de sorulması gereken esas soru şudur: Bu sözleşmeyi feshetmek mümkün mü? Daha adil, daha eşitlikçi, gerçekten herkesin rızasına dayalı bir yapı kurmak mümkün mü? Yoksa toplum sözleşmesi, yalnızca belirli güç odaklarının uydurduğu, imzalamadığımız ama uymak zorunda kaldığımız bir masal mı?
Güven Tekirdağ Gazetesi’nin 77. sayısından alınmıştır.
TEKİRDAĞ CANLI HABER