Ülkemizin Paris 2024 Yaz Olimpiyatları’ndan başarısızlıkla ayrılmasının ardından sporcuların yaşadığı hüzün, halkın yaşadığı pişmanlık spora bakış açısını daraltmıştır. Halkın spor başarılarına olan umudunun yitirilmesine doğru uzanan bu yolun tabelalarını görmeye hazır mısınız? Gidilen bu yolun neden ters yol olduğunu benden okuyacaksınız. Kırmızı ışıkta geçen fertlerin, yeşil ışıkta neden aracı durdurduğunu öğrenmek ister misiniz? O halde arkanıza yaslanın ve keyifle okumanın tadını çıkarın.
Sporcu ikiye ayrılır: amatör sporcu ve profesyonel sporcu. Bir sporcu, bir spor etkinliğinde bulunduğunda bir maliyet harcar ve bu harcamaları karşılayacak kadar para kazanıyorsa o sporcu amatör sporcudur. Bu harcamaların üstünde bir kazancı varsa o sporcu profesyonel sporcudur. Ayrım 0 TL almasına göre bir ayrım değildir. Amatör sporcuların profesyonel sporcu olması için özel sektör ve sporcu, sponsorluk anlaşmaları yapar. Bu anlaşma malzeme desteği, besin ihtiyacı, konaklama imkanları ile sınırlıysa sporcu hala amatör sporcudur. Sporcuyu profesyonel yapan branşı değil; mensup olduğu spor branşını gerçekleştirebilmek için yaptığı harcamaların üstünde olan maddi imkandır.
Sporcuların amatörlükten çıkıp, profesyonel olmadan icra ettiği spor branşında başarılı olması beklenemez. Çevremizde ki sporculara şu soru çok sorulur: -Sponsorun var mı? Bu soru eğer bilinçli kimseler tarafından soruluyorsa spor bilincine sahip kimselerdir. Sponsor olmadan sporcunun kendini güçlü hissetmesi mümkün değildir. Desteksiz icra edilen bir eylem başarısızlıkla sonuçlandığı gibi desteksiz icra edilen bir spor aktivitesi hüsranla sonuçlanacaktır. Bir sporcu sadece akıl ve kuvvet yönüyle güçlü olamaz. Bir sporcu maddi olarak da güçlü olmak zorundadır. Sporun gücü devletlere maddi ve manevi her türlü desteği sunarken, yapılan reklamlarla ülkenin diplomatik saygınlığı dahi artarken, devletlerin sporu desteklemesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu zorunluluktan kaçan devletler yoksul bir sporcu kitlesiyle beraber yalnız bir diplomatik ortamda kalmaya, dünyadan soyut olarak algılanmaya mahkumdur.
Şimdi gelelim Türkiye bu durumda dünyanın neresinde? T.C Gençlik ve Spor Bakanlığı resmi sitesinde paylaşılan habere göre (19.02.2022) Türkiye’de 12 milyon lisanslı sporcu mevcut ve bu oran gittikçe artmaktadır. 2002 yılında 278 bin lisanlı sporcu sayısı 2022’de 12 milyona çıkmış. 2022’de Türkiye nüfusu 85 milyon kişiydi. O zaman Türkiye 2022 yılı lisanslı sporcu verisini nüfusa oranla incelersek, yaklaşık olarak nüfusun %14,12’si lisanslı sporcudur.
Sadece üç yıl geriye gidersek 2019 haziran ayında yine bakanlığın verilerine göre, Türkiye’de 9 milyon 581 bin 519 lisanslı sporcu bulunmaktaydı. 2019’da Türkiye nüfusu 83 milyon 155 bin kişiydi. O zaman için lisanslı sporcu verisini nüfusa oranla incelersek; yaklaşık olarak nüfusun %11,52’si lisanslı sporcudur. Aynı yıl haber yapılan Euronews haber sitesinin yayınlamış olduğu (14.11.2022) Eurostat’ın (Avrupa İstatistik Ofisi) elde ettiği veriler sonucunda (2019) ‘’Avrupa Birliği’nde Spor Yapmayanların Oranı’’ adlı araştırmada Avrupa ülkeleri ortalaması %47 iken Türkiye’de spor yapmayanların oranı %88’dir. Peki bu neyi ifade ediyor? Yani Türkiye’de 2019 yılında spor yapanların oranı sadece %12 iken bunların %11,52 si lisanslı sporcudur. Geri kanan %00,48’in nüfusa oranı ise yaklaşık olarak 400 bin kişidir. Ülkede 400 bin kişi ise sporu lisans almadan gerçekleştiren sporculardan oluşmaktadır. Bu lisanssız sporcular herhangi bir yarışmaya katılamaz; anlaşıldığı üzere egzersizlerini sadece kendi istekleri dahiline gerçekleştirmektedirler. Lisanslı sporcu olmanın getirdiği en büyük avantaj ülkeyi ulusal ve uluslararası yarışmalarda temsil etme hakkının olmasıdır. Uluslararası yarışmada ödül kazanan sporcu sadece kendini temsil etmekle kalmaz aynı zamanda devletini ve milletini de temsil eder. Bunun ayrıca bir sorumluluğu ve gururu vardır. Bir uluslararası yarışmada herhangi bir spor branşında şampiyon olan sporcu ülke bayrağını kürsüye taşır ve bazı uluslararası yarışmalarda da milli marşını okutur. Bu ülkelerin milli değerlerini öne çıkarır. Kültürel etkileşimle bir millet daha iyi tanınır. Saygı duyulur ve anılır. Bu eylem ülkeye sadece ödül getirmekle kalmaz, turist de getirir. Turizmi canlandırır ve ülkeye döviz sokar; ülkeye giren bu dövizlerle enflasyon aşağı düşer; alım gücü artar. Zaten bunların gerçekleşebilmesi için bir sürü spor branşında ülkeler kendilerini temsil eder ve sportif aktivitelere katılım sağlar. Aslında bakarsanız bir sporcunun ülkeye katabileceği değer bazı federasyonların bütçesinden dahi daha fazla olabilmektedir.
Bu yıl olimpiyatlarda Türk sporcu Yusuf Dikeç, kişisel başarılarıyla damga vurdu. Sadece Türkiye’de değil dünyanın gündemine karizmasıyla ve başarısıyla oturdu. Bu reklamın turizme de önemli katkıları olacağına işaret eden turizm sektör temsilcileri “Yusuf Dikeç en az bir olimpiyatlar kadar çok konuşuldu, 100 milyonlarca dolara eş değer bir tanıtım sağlandı dediler (Dünya Gazetesi). 100 milyon doların üzerinde sadece Yusuf Dikeç’in yaptığı tanıtım geliri, bir çok reklam ajansının katkılarından daha fazla. Aynı zamanda 32 federasyona toplam 28.000.000,00 TL (Yirmi Sekiz Milyon Türk Lirası) bakanlık tarafından katkı yapıldığı haberini esas alırsak (Kıbrıs Postası), Yusuf Dikeç’in ülkeye soktuğu para miktarı bu federasyonların bütçelerini, ve bu bütçelerle yaptıkları reklamları kat kat katlayacaktır. Bu demektir ki spor ülkeleri kalkındırır ve bir sporcu dünya gündemini dahi değiştirebilir. Bunun iyi bilinmesi gerekir. Başarılı milli sporcular hangi branşta olurlarsa olsunlar, ülkeye yaptıkları maddi katkının en büyük pay sahibi olmak zorundadırlar. Bu geliri sporcular kendileri sağlamışlardır o yüzden devlet o sporcuyu ömür boyu her yönle desteklemek ve el üstünde tutmak zorundadır. Bu zorunluluk Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde anayasanın 59. maddesinde tescillenmiştir. Sporun geliştirilmesi adlı anayasa maddesinde, Devlet her Türk vatandaşının beden ve ruh sağlığı için tedbir alır. Sporun kitlelere yayılmasını sağlar. Devlet başarılı sporcuyu korur. İbareleri yer almaktadır. Bu ibareler ilk kez anayasamıza 1982 anayasasında eklenmiştir. Sporun geliştirilmesi amacıyla hukuken eklenen bu maddeler kesinlikle olması gereken maddelerdir. Sporcu yasal olarak Türk devleti himayesindedir. Sporcuyu korumanın yanı sıra sporcuya maddi olarak emeğinin karşılığını verilmesi de anayasada tescillenmesi gereken bir madde olmalıdır. Türk sporcu manevi olarak güçlü olduğu gibi maddi olarak da güçlü olmalıdır.
Her devlet elbette ki kendi zenginlerini yaratır. Genellikle dünya genelinde bu zenginler inşaat sektöründe yer alır. İnşaat sektörü zenginleri betona olan yatırımlarıyla dünyaya çevresel zarar sağlamaktadır. Ağaçların kesilmesi, doğanın tahrip edilmesiyle açılan rantlar, turizmi canlandırabileceği gibi zamanla sebep oldukları doğa tahribatıyla doğanın tepkisini hissedecek ve elde edecekleri doğal afet zararlarıyla devlet desteğinin çöpe gitmesine sebep olacaklardır. Sporcu zenginler ise spora yapacağı yatırımlarla dünyaya katkı sağlayacaktır. Bu katkı sağlık, sosyalleşme, kültürel etkileşimi geliştirecek bununla birlikte çevresel ekosistemi koruyacak ve ekonomik olarak ülkeyi kalkındıracaktır. Devletler sporcu zenginler yaratmalıdır. Bu bilgiye dayanarak federasyonların ve spor bakanlığının sporcuya ciddi bir desteği olmalıdır. Olmak zorundadır. Bu destek ne yazık ki başarılı sporculara ulusal yarışlarda bir kupayla ve madalyayla sınırlı kalmıştır. Bir kupa dediğimiz nedir ki? Boş bir kaseden başka. Bu bakış açısı manevi olarak çok yanlış olsa da, maddi olarak doğrudur. Kupanın maddi değeri bir teneke kadardır. Başarının değeri manevi olarak ölçülemezken, sporcuların maddi olarak kazancı şekilli bir tenekeden başka ne olmaktadır?
Eğer ki lisanslı bir sporcu dereceye girerse bakanlık tarafından belirlenen ödül ile sporcu onurlandırılır. Bu onurlandırma kesinlikle sporu teşvik etmekte ve sporcunun spora tutunmasını sağlamakta ki önemli bir harekettir. Lisanslı sporcuların aldığı ulusal ve uluslararası yarışmalarda ki bu tutundurma ve onurlandırma ödülü kupa ya da madalya olarak devlet tarafından sporcuya verilmektedir. Ödül almak için lisans çıkması gerekiyorsa lisans çıkarmak için ne gereklidir? Türkiye’de her spor branşı için lisans çıkarma ücreti her federasyonda farklılık gösterir. Ücretler, ilgili spor federasyonları tarafından belirlenir ve her federasyonun lisans ücret politikası farklılık gösterir. Ayrıca, lisans yenileme, transfer veya vize işlemleri gibi ek ücretler de spor dalına ve federasyona göre değişiklik gösterir. Genellikle sporcu lisansları yıllık olarak belirlenir ve sporcular bu federasyonlara lisans çıkarmak için ücret öderler. Peki ya şimdi gülerek soralım; -Türkiye’de asgari ücret alan bir ailenin üyesi olan bir çocuğun lisans ücretlerini karşılamaya o ailenin gücü yetebilir mi? Yoksa aile geçim derdine girmişken aklından sporcu bir evlat yetiştirmek geliyor mudur? İşte bu soruların cevapları gözlerinizin önünden geçtiği gibi düşüncelerinizde gözlerinizin önünden tıpkı bir kırmızı ışık gibi yandığını ben bu yolda görebilirim. Duruyoruz ve ilerlemeye izin yok.
Türkiye’de haftada hiç aerobik fiziksel aktivite yapmayanların oranı %88 demiştik. Bu veriyle Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında sonuncu olarak 2019’da yerini aldı. Merak ettim; acaba dünyanın en gelişmiş 3 ülkesinde haftada hiç aerobik egzersiz yapmayanların oranı kaçtır? Human Development Index, HDI’e göre (İnsani Gelişme İndeksi) 1. Norveç, 2. İsviçre ve 3. İrlanda yer almaktadır. Haftada hiç aerobik egzersiz yapmayanların oranı Norveç’te %13. Bu oranla Norveç dünyada birinci sırada yer aldı. İsviçre’de %21, İrlanda’da ise %32. Bu ülkelere gittiğimizde şehirlerde ve kırlarda koşan, bisiklet kullanan, denizde yüzen insanlar görmeme ihtimalimiz yok denecek kadar az. Bu ülkelerin aerobik egzersizlere erken yaşta başlayıp, yaşam boyu sürdürmelerinin birçok sebebi var. Peki doğru spor politikaları sayesinde sağlıklı nesiller yetiştiren bu ülkeler 2024 Paris Yaz Olimpiyat oyunlarında kaç madalya kazandılar?
Norveç :4 Altın, 1 Gümüş, 3 Bronz
İsviçre: 1 Altın, 2 Gümüş, 5 Bronz
İrlanda: 4 Altın, 0 Gümüş, 3 Bronz
Bu üç ülkenin nüfusları toplamı 19 milyon 360 bin ve Olimpiyatlarda ki başarılarını görüyorsunuz. Unutulmamalıdır ki bu başarının altında yatan doğru spor politikaları var. Bu politikaları oluşturan doğru politikacılar sayesinde ülkeleri dünyanın en gelişmiş ülkeleri arasında bulunuyor. Sporcuya değer veren, spora değer veren ve maddi manevi destekleyen spor politikaları sayesinde alım güçleri yüksek. Yaptıkları politikalar erken yaşta insanları spora başlatacak ve ülkenin yarısından fazlasını bir haftada aerobik egzersiz yapar konuma getirecek kadar düzgün; spor bilinci olan sağlıklı nüfus yetiştirdiler ve yetiştirmeye devam ediyorlar. Bu sağlıklı nüfus sağlıklı bir ömür yaşıyor biz ise özeniyoruz. Geç olsun güç olmasın diyerek Türkiye’de de doğru spor politikaları yapılmalı ve Avrupa ülkeleri bu konuda örnek alınmalı. Ömür boyu kırmızı ışıkta bekleyen bir millet olmak yerine ışıkları kontrol etsek daha iyi olur; çünkü ömür boyu kırmızı yanan bir ışık yüksek ihtimalle bozulmuştur.
Güven Tekirdağ Gazetesi’nin 64. sayısından alınmıştır.
TEKİRDAĞ CANLI HABER