Bu seferki yazım meslektaşlarıma, aynı pencereden bakıp günü kurtarmaya çalışan büyüklerime, arkadaşlarıma, gazetelerden ekmek yiyen dostlarıma…
Cumhurbaşkanlığı’nın tasarruf tedbirleri genelgesi kapsamında yerel gazetelerin en büyük gelir kaynağı olan kamu kurumları gelirleri kesildi.
Gerekçe kamu kurum ve kuruluşlarının harcamalarında tasarruf sağlanması ve kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli kullanılmasıydı.
10 maddelik tedbirlerde “basın yayın giderleri” ve “temsil, tören, ağırlama ve tanıtım” kalemi yerel basını bitirecek tedbir olarak tarihe geçti. Yani ilan yok, reklam yok, hatta basın birimi dışında gazete aboneliği yok…
Özetle her kötü giden şirkette ya da her ekonomik sorunda olduğu gibi yine ilk neşter basına vurulmuştu.
Konuyla ilgili birçok gazeteci kendi sosyal medya hesaplarından, gazete köşelerinden, derneklerinden hatta vekiller aracılığı ile meclisten seslenmeye, sesini duyurmaya çalıştı.
Genelgenin uygulamaya başlamasının üzerinden 6 ay geçti, ancak bu tepkiler yaraya merhem olmaktan çok uzak kaldı…
—
Gelelim bugünün tarihine…
Çoğu kişinin gazeteciler günü olarak bildiği, anlamını bilmeden öylesine kutladığı bir gün.
Peki, gerçeğinde neydi?
Böyle bir gün için nasıl bir mücadele verilmişti?
Çok kısa özetlemek ve hatırlatmak gerekirse; gazetecilerin haklarını almak için çıkmasını istediği 212 sayılı yasaya patronların ceplerine dokunacağı için tepki göstermesi ve 9 büyük gazetenin ortak bildiri ile 3 gün gazete çıkmayacağı açıklaması sonrası gazete emekçilerinin yürüyüşler düzenleyerek 3 gün boyunca “BASIN” adı altında kendi gazetelerini çıkarması ve birlikteliğin meyvesi olarak istenilen alınması yasanın çıkması ve birçok hakkı beraberinde getiren bir olay. Eski adıyla Çalışan Gazeteciler Bayramı darbe sonraki adıyla “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü”
Matbaacısından tasarımcısına, fotoğrafçısından köşe yazarına, muhabirinden dağıtımcısına herkes birlik olmuştu o günlerde.
Ve verilmek istemeyen haklar alınmıştı bu birliktelikle.
Şimdi çoğu hak yine kaybedilmiş olsa da…
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü böyle gelmişti dünyaya…
—
2022’ye döndüğümüzde ise o dar iletişim imkansızlıklarında bir araya gelmiş, tek vücut olmuş insanlardan maalesef eser yok.
Biz günü kutlaya duralım, neşter yine bize vurulsun.
Biz ziyaretleri kabul edelim, hediye kalem ya da ajanda alalım, elimizdeki hakkı geri verelim.
Biz sosyal medyadan gazımızı çıkaralım, gerçeklerde hakkı yenip oturan olalım.
Sözde tasarruf tedbirleri ulusal gazeteleri çok etkilemediği için sussun, yerel basın ise batmadan nasıl yaşayacağım diye düşünüp dursun.
Hani biz 4. güçtük?
Özgürlük konusuna hiç girmeyeceğim; sıralamalarda artık listeden çıkarılmışızdır muhtemelen.
—
Benim bir çağrım var; büyüklerime, yaşıtlarıma, kardeşlerime, bu sektörden ekmek yiyen herkese…
1961 yılında 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününü doğuran, birlikte mücadele eden, birlikte kazanan o üstatlarımızın kazanımlarını sadece bir gün olarak anıp geçiştirmek yerine yine haklarımızı arayacağımız bir birliktelik oluşturmaya ne dersiniz?
Buradan açık olarak çağrı yapıyorum. Hem de kamu kurum ve kuruluşlarından 1 kuruş destek görmemiş biri olarak…
4. Güç olduğumuzu hatırlatma vakti gelmedi mi?
Hep birlikte bunu bir düşünelim, harekete geçelim.
Unutmayın hak verilmez, alınır!
Ya da 24 Temmuz’da yine basın bayramını sadece kutlayıp her şeyi tamamen unutalım.
Karar sizin, karar hepimizin!
Saygılarımla
Ahmet Gürakar / TEKİRDAĞ CANLI HABER